Gusto ve Sebastian

"Avlu"

Avluda kızım Lorraine ve paragöz damadım Franky oturuyordu. Sebastian'ın ittiği sandalyemi "Kafi Sebastian" diyerek durdurdum. Archil tam karşımdaki yerini alırken "Sebastian bize 4 tane Grande Caramel Frappucino" dedim. "Ekstra krema istermisiniz?" dedi Sebastian. "Hayır" dedim. Sadece donuk bir "Hayır".

İlk günden Sebastian'a bu kadar soğuk olmamın sebebi, masada sorulacak olası bir vasiyet sorusunun gerginliğiydi. Öyle ya Franky ve Lorraine aylar sonra ansızın avlumda belirmişti. Bir sıkıntıları olduğu kesindi. Franky tırnaklarını kanama sınırına kadar yerken, Lorraine kanaviçe masa örtüsünün işlemesini tırnağıyla kanırtıyordu. Gerginliği yumuşatmak için "Birmigham nasıl da koydu ama?" dedim. Bir süre sessizce birbirimize baktıktan sonra Sebastian elinde Frappuccinolarla çıkageldi. Sanıyorum ki Sebastian sürekli sessizliği bozacak bir mekanizmaya sahipti. Maaşına %7.5 zam yapasım gelmişti. Frappuccinomdan höpürdekli bir fırt alırken Franky'nin şuursuz sorusu gerisingeriye kahvemi püskürtmeme sebep oldu... "Şu vasiyet konusunu da halledek babo"

Onun bu iskoç aksanı beni deli ediyordu. Bir de gergin sorular ile bana şiddet zerk ediyordu. Archil'e dönüp "Al bunu burdan yoksa elimden bir kaza çıkacak." diye seslendim. Archil parlayan gözlerini bana çevirdi ve "Baba mezaramı götüreceksin şunu paylaştır da rahatlayalım. Yoksa aramızda kavga çıkar. Bu kanıbozuk Franky her şeyi elimden alır. Korkuyorum baba anlıyor musun korkuyorum" dedi.

O anda 20'li yaşlarımda olmayı ve masayı bir hamlede yıkarak "Siktirin gidin lan evimden gavurun dölleri" demeyi o kadar çok isterdim ki. Sağ elimi hafifçe kaldırıp "Sebastian, beni odama götür, biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var. Misafirlerimize de kapının yerini göster zira çıkmaları gerektiğini anlasınlar" dedim.

Sebastian beni yukarı çıkardı. Çakmak gözlerine doğru dik dik baktım ve dil altı hapımdan bir adet aldım. Ve ona "Sebastian, sinirden altıma kaçırmışım, dışarı çıkta bi üzerimi değiştireyim. Sende bu sırada akşam yemeği için birşeyler hazırla. Masayı da ön bahçeye kur. İki de kadeh koy bu akşam birlikte içelim Sebastian, kaç kadeh kırıldı yalan gönlümde" dedim.

Sebastian biraz utanarak "Efendim olur mu öyle şey, ilk günden sizinle içemem dedi" Ona doğru gülümseyerek "Hergele demek 1 ay sonra içeceksin. Seni hınzır "dedim. Eski Türk sinemalarındaki gibi yavaştan abartıya doğru gülemeye başladık. Önce minik kıkırdılar sonra büyük kahkahalar ile artık ERLER FILM yazabilir kıvam gelmiştik ki bu samimeyeti bir sinir harbi ile dağıttım. "Sebastian, bırakalım bu sululukları karnım zil çalıyor. İşinin başına dön" diye azarladım... Ve yemek için giyinmeye koyuldum.

Categories:

Leave a Reply